Fiziki ve Kültürel Yapı

Türkiye’nin kuzeybatısı, Marmara Bölgesi’nin Trakya kesiminde yer almaktadır. Dünyadaki konumu itibariyle 41 derece, 13 dakika, 34 saniye ve 42 derece 05 dakika, 03 saniye kuzey enlemleri ile 26 derece 54 dakika , 14 saniye ve 28 derece 06 dakika 15 saniye doğu boylamları arasında bulunur.

Kırklareli, Türkiye’nin Avrupa Kıtası’nda bulunan Trakya Bölgesi’nde yer alır. 41°44′ – 42°00′ Kuzey Enlemleri ile, 26°53′ – 41°44′ Doğu Boylamları arasında kalır. 6.555 km2 toprak büyüklüğüne sahiptir. Kuzeyden 159 km sınır uzunluğu ile Bulgaristan, doğudan 58 km. kıyı uzunluğu ile Karadeniz, batıdan Edirne, güneydoğudan İstanbul, güneyden ise Tekirdağ illeri ile çevrilidir. toprakların %48’i dağlık, %35’i dalgalı arazi, %17’si ise ovalıktır.

Bölge, yeryüzü şekilleri bakımından çeşitli görünümler yansıtır. Kuzey ve Kuzeydoğu doğrultusunda uzanan Yıldız Dağları (Istrancalar) Kırklareli’nin kuzeyinde bir nevi doğal duvar meydana getirir. Istranca adı, özellikle dağların güney yamaçlarından çok sayıda dere, çay çıkması dolayısıyla “Akıntılı-Akarsulu Yer” anlamına gelmektedir. Mitolojide Istrancalar’ı çevreleyen geniş coğrafi bölge Şarap Tanrısı Bakhus’a tahsis edilmiş yerler olarak ifade edilmektedir. Pınarhisar ilçesine bağlı Evciler Köyü ile Vize ilçesine bağlı Sergen Kasabası arasında kalan Mahya (Magiada) Tepesi 1.031 metre ile Yıldız Dağları’nın en yüksek tepesini oluşturur. En düşük seviye Karadeniz kıyısında 10 metre kadardır. Bu durumda Trakya, kenarları oldukça yüksek tepelik, ortası çukur (Ergene Ovası) bir çanak biçimindedir. Ancak çeşitli nedenlere bağlı aşınmalarla yavaş yavaş düzleşmeye başlamış bir ova görünümü vardır.

Bölgenin toprak yapısı, yeryüzü görüntüsü 1. ,2. ve 3. Jeolojik Zaman’larda biçimlenmiştir. Bundan dolayı toprak çeşitli katmanlarla zenginleşmiştir. Oturmuş, sıkışmış, durağan katmanlar nedeniyle 4. Derece Deprem Bölgesi kabul edilir. Bulgaristan, Romanya ve Rusya’nın güneyinde meydana gelen depremlerden etkilenir.

 

Gelenekler, Görenekler, İnançlar

Gelenek, geçmiş kuşaklardan günümüze kadar gelmiş, yaşatıldığı toplum bireyleri arasında kuvvetli bir bağ oluşturmuş veya o toplulukta eskiden kalmış olmaları sebebiyle saygı duyulup kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel bir harekettir.

Görenek, henüz gelenekselleşmemiş, bireylerin birbirlerinden görerek yaptıkları davranışlardır.

İnanç, doğru olduğuna inanılan, dini muhtevalı düşünce ve davranışlardır.

Doğum Geleneği

Gözünü dünyaya yeni açan bir çocuk, vücudunda pişik oluşmaması ve kokmaması için önce tuzlu suyla yıkanır. Yıkanma işlemi tamamlanınca tekrar tuzlanır.

Üç günlük olan çocuk bu zaman zarfında sararırsa, sarı renginin düzelmesi için üç gün süreyle kaldırma denilen yıkama esnasında, yıkandığı suya darı tanesi atılır.

Doğumdan sonra lohusanın yanında kırk gün süreyle bir kişi durur. Lohusanın yanında duran kişi her ihtimale karşı dışarı çıkarsa diye,odada bir Kur’an-ı Kerim, bir süpürge veya bir demir parçası bulundurulur. Bununla çocuğa cinlerin çarpmasının önlenmiş olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olduğunda, tekrar yıkanır ve kırk kaşıklık son durulama suyu ile durulanır. Bu yıkanmaya “kırk çıkarma” veya “kırklanma” denir. Kırkı çıkan çocuk, yakın bir komşuya “Kırk uçurmaya” götürülür. Çocuk, kırkı çıkana kadar olumsuz bir durumla karşılaşmamışsa bundan sonra da karşılaşmayacağına inanılır. Aynı günlerde yakın komşularında veya akraba arasında bir başka çocuk daha dünyaya gelmiş ise kırkları çıkıncaya kadar, her iki çocuk görüştürülmez. Çocukları kırkı çıkana kadar görüşürler ise birinin büyüyüp diğerinin büyümeyeceğine inanılmaktadır.

Anne sütünün kaçacağına inanıldığından, lohusanın yanında bir başkası süt emzirmez. Tırnak kesimi, çocuğun kırkı çıktıktan sonra yapılır. Kesilen tırnak, babasının cebine konur ve karşılığında para alınr. Babadan alınan bu parayla çocuğa bir şeyler alınır.

Çocuk 6 aylık olunca(kız ise) eline kına yakılır. İlk defa ayakta durmaya başlayıp, ilk adımını attığı zaman “tay çöreği” veya “adım çöreği” ismi altında bir kutlama yapılır. Bu kutlamada, içinde birkaç tanesinde demir para bulunan bir tepsi lokma veya kurabiye pişirilir. Çocuğun ayaklarına kurdele bağlanıp, boş bir yere çıkarılarak, mahallenin ufak çocukları toplanır ve belirli bir mesafeden çocuğa doğru koşturulur. Yarışı kazanan çocuğa para veya hediye verilir. İlk kez ayakta duran çocuğun ayaklarındaki kurdele kestirilir. Bundan sonra yapılan lokma veya kurabiyeler, orada toplananlara dağıtılır. İçinde para bulunan lokma veya kurabiye kime düştüyse o kişi, çocuğa uygun bir hediye alır.

Sünnet Geleneği

Sünnet yaşı 5 ila 12 yaş arasında olduğundan, çocuğun okulu olmadığı yaz aylarında sünnet düğünü yapılır. Sünnet elbisesi en az bir hafta öncesinden alınır, çocuğun yatağı renkli tülbent ve kağıtlarla, ışıklarla süslenir.

Sünnet düğünü cuma-cumartesi veya cumartesi-pazar olmak üzere iki gün yapılır. Bir gece önce kına gecesi yapılır. Bu gecede akrabaları, yakınları ve komşuları toplanarak çocuğu oynatır, silah tutan parmaklarına kına yakarlar. Kına yakan kişinin koluna tülbent bağlanır. Kınayı yakacak olanın anne ve babasının sağ olmasına özellikle dikkat edlir. Bununla çocuğun uzun ömürlü olması temenni edilir.

Ertesi gün, öğle saatlerinde bir araba konvoyu oluşturularak, sünnet çocuğu gezdirilir. Konvoyda tüm arabalara birer havlu bağlanır ve son olarak çocuk sünnet edilir. Sünnet edilme esnasında bir horoz kesilir. Çocuk yatağına yatırılınca mevlit okutulur, mevlidin sonunda orada bulunanlara pilav, ayran ve tatlı dağıtılır. Yakınları ve komşuları tarafından sünnet çocuğuna geçmiş olsun diyerek hediye verilir. Akşama kadar eğlenceler, oyunlar yapılarak, sünnet düğünü tamamlanır.

Askere Uğurlama Geleneği

Askere gidecek gençler, önce akraba ziyaretlerine başlarlar. Akrabaları, kendilerini ziyarete gelen gençlere çeşitli yemekler yapıp ağırlarlar.Bu ziyaretler 15-20 gün boyunca devam eder(Limanköy). Bu süre içerisinde, gençlerin boynuna kırmızı oyalı tülbent bağlanır.Toplu halde birisinin elinde bayrak, ev ev dolaşırlar ve hangi haneye gidilirse o hane tarafından yardım olsun diye gençlere para verilir. Askere gitmeye bir gün kala, topluca asker düğünü yapılır ve masrafları asker aileleri ortak karşılar(Çiğdemli, Katranca Köyü). Askerin tabanca tutacağı parmağına kına yakılır ve o gece davul-zurna eşliğinde tüm köy gençleri, kızlı erkekli oynarlar. Ertesi gün askere gidecek gençler evden çıkarken annesinin ve babasının, kardeşlerinin ellerini öper,” Allahaısmarladık” derler. Bu esnada bazı köylerde (Lüleburgaz Ertuğrul ky.) gencin başının üzerinde tuz ve un çevrilir. Evden çıkarken askerlik günlerinin su gibi geçmesi dileğiyle, asker adayının arkasından su dökülür(Beğendik köyü).

Askere gidecek genç, ailesi tarafından hazırlanan asker torbasını eline aldıktan sonra, nişanlı ise vedalaşmak üzere nişanlısının evine; nişanlı değilse köy meydanına giderek, burada toplananlar ile vedalaşır. Genellikle asker babalarınca ortaklaşa kurban kesilip, dua edilerek askerler uğurlanır.

Halk Edebiyatı

Atasözleri

Atasözleri, yüzyıllar boyunca insanlar tarafından tecrübe edilmiş, doğruluğu deneylerle kanıtlanmış ve günümüze ulaşmış, geçmiş tecrübelerini nasihat şeklinde anlatan, milletin ortak malı olmuş sözlerdir. Kırklareli’de söylenen atasözlerinin bir kısmı muhakkak ki ülkemiz genelinde bilinmektedir. Bölgesel olarak söylenen atasözlerinden bir kısmına şöyle örnek verilebilir:

Bağda izin olsun, yemeğe yüzün olsun.

Eşeğin canı yanarsa, yarış atını geçer.

Harman döven öküzün ağzı bağlanmaz.

Keçinin yemediği ot, karnını ağrıtır.

Mart ayı dert ayı, bir sepet saman ver Ali dayı.

Tutulan kısrak, harmanı döver.

Ver yiyeyim, ört yatayım.